Sevgiliye ayrılık mektupları, sevgiliye damar mektuplar sayfamıza konu almak istediğimiz özel bir mektup ekledik. Her insanın illaki başına gelmiş olan ve asla yaşı olmayan bu güzel mi?acı mı? bir türlü tanımlayamadığımız Aşk duygusu ile ilgili bir mektup okumuştum. Gerçekten yolun sonuna gelindiğinde, yanına gittiğinizde nerede O benim eski biricik aşkım, birtanem diye ellerini asla bırakmak istemediğiniz, gözlerinizi gözlerinden alamadığınız pamuğum, yarenim diye kokladığınız insan?... Okuduğunuzda hak vereceksiniz. Eğer ki kurtara bilmek gibi bir şansınız varsa ve değeceğine inandığınız aşkınız için direnin..Aşk dedikleri de ömür gibi bitici.. Ama inanın acısı ilk gün ki gibi taptaze duracak ta duruyor..
Beden denilen gömlek zaman gelir kırışır, yıpranın ama ruh ve kalp arasındaki o sevgi alışverişi denilen duygular O’nu ilk gördüğünüz anı sizlerden asla alamaz.. Ne O başka diyara gitse.. ne de siz..
Ne O başka bir Yar’a gitse ne de siz..
Siz O’nun için yaşanmış bir gerçeksiniz O’da sizler için…
AŞK ACISI
…Ve uyanıyorum hiçbir zaman uyuyamadığım uykularımdan yine. İhanet ilmiği boynumda süslerken dolanıyorum hayallerinin etrafından. Yine yoksun sabahın ilk ışıklarının kanatsız ısılarında… Bir acının sesini duyuyorum belirsiz, uzak. Yakıyor içimi ısıtan bir çırpıntının boğulmasında. Damarlarımdaki kanın tsunami dalgasındadır frekanslarım. Beynimde cızıltılar kanat çırpıyor. Gözlerim hayallerinin ufkunda seyir halinde. Yakaladı, yakalayacak. Titriyorum. Isırdığım dudaklarımdan dökülen kandamlacıklarının tadı düşüyor yüreğime, üşüyorum. Oysa seni, küçükken ders çalıştığım sokak lambasının altında düşlüyordum sevgili. İlk sevincimin şahidi olan sokak lambası; beni ısıtıp, şehri aydınlatan o yapayalnız ışık huzmesi… Ne çok sevmiştim onu. Ne çok dertleşmiştim onunla… İlk aşkımı anlatmıştım bir keresinde ve ne çok mutlu olmuştum bir bilsen? Belki de yalnızlığı onunla sevdim. İçime kapanmayı onda öğrenmiştim sevgili. Dilsiz bir yüreğin gözyaşlarını onda görmüştüm. Ve yıllarca süren suskunluğumun sebebi de o’dur. Ve bir gün modernite adı altında o’nu söküp götürdüklerinde yüreğimin acısıyla tanışmıştım. Yakıyordu. Ve gözlerde yaş bırakmıyordu bir şehrin karanlıkta kalması gibi…
Değişmiştim yokluğunda. Yalnızdım ve karanlıktı bana kocaşehir. Kor düşen bir yüreğin mezbaha kokusuydu her çırpıntısı. Çaresizliğin kol gezdiği, ırzına geçilmiş bakir sokakların avaresiydim artık. Sırtımda taşıdığım torbada umutlarımı hapsetmiştim. Ama en çok yağmuru sevdim sevgili. Çoraplarıma kadar ıslanırken sevdim umutlarımı nedense… Düşlerimde, umutlarımı taşıdığım torbamı bir yelkenliye bindirip gönderiyordum bilinmezliklere. Ve o bilinmezlikler içinde çarpan yüreğimin nedensizliklerini… Hani var olduğunu hissedip ama bir türlü görmediğin bazı durumlar var ya, işte bu vakitlerde şişiriyordum yelkenlinin kanatlarını. Ve ne çok istiyordum görebilmeyi. Bu karanlık şehirden kurtulabilmeyi…
Bunları düşünürken bile acı çekiyorum. Seni hayal etmemek için direniyorum. Dönüp dolaşıyorum içimde. İkinci bir aydınlık olmuştun dünyama. Isıtmıştın içimi tekrardan. İlk aydınlığım sadece sessizce dinliyorken, sen konuşuyordun da… Gülüyordun benimle, koşuyordun ve başını göğsüme koyabiliyordun. Beni seviyordun benim seni sevdiğim gibi. Mutluluğun sahnesine çıkartmıştın beni. İki kişilik bir oyun ve adına mutluluğun resmi diyorduk. İlk defa ellerimi tutuşunu ve beraber yürüyüşümüzü ne çok sevmiştim çocukça yüreğimin kıpırtısında. Ve en çok geleceğe dair sözlerini, hayallerini, umutlarını sevmiştim. Saf ve masumcaydı kelimeler. Bazen O eşsiz acının yaşamımıza yüklediği bir tattır. hayattın bizlere öğrettiği ve birliktelikteki yaşamdalar da yaşayacağımız olumsuzlukların sınamasıdır. Ben bu dünyanın tüm acılarına razıyım sevgili, bir çocuk gibi, isteklerimi bastıramıyorum. Çalmayan telefonuma elim gidiyor, sana hala bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıp, seni aramaya çalışıyorum. Bende olan seni hiç kırmadım, bazen bir sıcak sohbet, bazen hor görülmenin verdiği acıyla, tatlı sözleri arar oldum. Aslında bende sen’i hiç değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini, anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum.
İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum…
Bu gün gökyüzünden hüzün var, bulutlar yağmurunu toprakla öpüştürebilseydi bugün, bana o verdiğin ama tutamadığın sözünü sahiplenerek, dans edebilirdim ıslaklığıma aldırmadan. Aslından ıslanan sadece yüreğim oldurdu, bedenim değil… Üşüyorum güzel yüzlüm, üşümem sana bilinmeyen bir acıyı tattırmak ve yalnızlığımdan geliyor. Sarıyor her tarafımı. Artık tutunabilecek hiç bir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım dışında. Isına bilmek için onlara sarılıyorum.
Senin gittiğini kalbime söylemedim. Öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum. Seni hala benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum o benden gittin. Dönüşü olmayan uzak diyarlardan artık bir selam bile alamayacağım.
Sevdamın öksüzlüğüne alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların sonunda olması acıtıyor içimi.
Suskunluğun en büyük silahındı, suskunluğunla vurdun beni. Ben alışkınım kendi yaralarımı kendim sarmaya. Asıl acı olan ve kanatan unutulmak aslında. Söylesene, unutulmak kime yakışıyor…
Unutan sen olsan da, sana bile yakışmıyor…
Bir İlkbahar Akşamında, güneşin yüreğimi ısıtmasını beklerken bedenim seni çıkarttı karşıma.
Sen “bitti” dediğinde yağmur yağıyordu, aşkın canı sıkıldı, seni aldı. Götürdü uzaklara, ben yine SENSİZ kaldım bir başıma. Bu artık son acı olacak ve biliyorum artık gittin, bu da bana kalan AŞK ACISI olsun.. Aşk ve sevgi adına yazılmış en damar aşk mektuplarından biri diyebiliriz..
Yazar: İhsan YILMAZ